6 Ağustos 2015 Perşembe

Steelheart - Brandon Sanderson


Sıkıntıdan gebermek üzereyken bari başlayayım diye düşünerek başladığım bir kitap oldu. Sanderson kitaplarına sahip olduğum ama henüz başlama fırsatı yakalayamadığım bir yazardı. Bu kitap da İzmir kitap fuarından taa Konya'ya hediye gelince arkadaşımın hediyesine de öncelik verdim diğer kitapları arasından.

Aslında yapı bakımından yabancı olduğumuz şeyler yok bu kitapta (yeterince yok ya da). Calamity isimli bir yıldızın belirmesiyle sıradan bazı insanların kendine özgü özellikler ve zayıf noktaları olan "epiklere" dönüşmesinden sonrasını konu ediniyor. Konudan kitabın hemen başında öğreneceğiniz kadarıyla bahsedecek olursak;

Başkahramanımız 8 yaşındayken babası bir yüksek epik olan Newchago imparayoru Steelheart'ı öldürmek için intikam yemini etmiş 18 yaşında sıradan bir çocuk olan David. Epikler "kötü" kahramanlar arkadaşlar. Sahip oldukları güç bir şekilde egolarını pışpışlayıp her biri insanları küçük gören, bahanesiz öldürmekten çekinmeyen süper kahramanlar.

Tabii ortada bir kötü faktörü ve ezilen insan faktörü olunca bir direnişçi grubu olması da kaçınılmaz. David ve direnişçi grubun hikayesini görüyoruz bu kitapta. Distopya severler eminim çok beğenecektir.

Brandon Sanderson'ın kurgu anlayışını beğendim. Hikayeyi sunuş biçimiyle kurgu resmen akıyor. Kitabı çok kısa bir sürede bitirebildim ki blogun halinden belli olacağı üzere kurak günler yaşıyorum.

Steelheart "The Reckoners" isimli serinin ilk kitabı. Seri 3 kitap olarak planlanmış. Son kitap henüz çıkmamış ve Firefight isimli ikinci kitabı çok yakın bir zamanda ülkemizde Türkçe olarak satışa sunulacak. Planlanan 3 kitaba ek bir de ilk iki kitap arasındaki zaman dilimini konu alan Mitosis isimli bir de kısa hikaye barındırıyor seri.

Umarım serinin ikinci kitabı planlanan zaman diliminden sapmaz da zamanında çıkıp biran önce raflarda yerini alır.

8.5/10

14 Temmuz 2015 Salı

ŞE7T4N - Joe Hill



Arkadaşlar merhaba

Bir süredir kayıplardaydım ama bugün yeni bir yorumla buradayım.

Öncelikle Joe Hill kimdir, necidir ? 

Bu amca Stephen King'in büyük oğlu ama babasının şöhretinden nemalanıyor denmesin diye Joseph Hillstrom King adı yerine Joe Hill'i tercih ediyor. E ben de bu adamın King'in oğlu olduğunu duyunca kitaba başlama kararı aldım.

Konudan ufacık bahsedecek olursak kendi totemlerini kullanarak düşünce yolları oluşturabilen bazı özel insanların olduğu dünyamızda Manx isimli sadistimizin Ş7T4N plakalı  Rolls Royce Wraith model arabasıyla küçük çocukları her günün noel günü olduğu, çocukların mutlu mesut yaşayacakları, kendi düşünce yollarıyla oluşturduğu Noelistan'a kaçırdığı, ve yine bisikletini kullanarak özel köprüsünden geçerek kayıp şeylere ulaşmayı başaran baş karakterimizin yollarının kesişmesiyle ortaya çıkan güzel, uzun bir serüven. 600 sayfanın üstünde cüssesine rağmen birkaç günde rahatça bitirilebilir.

Konu noel ve çocuklar olunca akla sevimli bir dünya geliyor ama Joe Hill oldukça iğrenç (kalite bakımından değil anladınız siz) bir kurgu yaratmayı başarmış arkadaşlar. Birçok yan hikayecik ve karakterin de geçtiği romanda karakterleri başkarakter dışında başarılı buldum. Başkarakter biraz yapay kaçmış sanki. Karakterimizin çocukluk dönemlerinde bu göze çarpmazken büyümüş halini gördüğünüzde siz de bana hak vereceksiniz. 

Klişeler yok mu ? Dibine kadar var.

Joe Hill +9 korku filmi itemi olan "korkunç küçük kız" kavramını bolca önümüze sürmüş bu kitapta. Bunun yanında ilk defa karşılaştığım bölüm bitimlerinin bir kısmında heyecan yaratmak adına cümleyi yarıda kesme olayı da garip geldi.

Bunun dışında Noelistan ve içindeki çocuklar, o sadist dünya ve o soğuk kanlı, hiç de masum olmayan çocuklar kesinlikle okunmaya değer. Ben romanı genel anlamda
başarılı buldum ve ben sana bu adamın diğer iki kitabı olan "Kadife Kutudaki Hayalet" ve "Boynuzlar" kitaplarını ulaştırırım, satarım, oku yolla yabancı değilsin diyen arkadaşlar olursa sağ taraftaki iletişim formundan bana ulaşabilirlerse çok sevinirim.


Puan: 8.5/10

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Sessizliğin Müziği - Patrick Rothfuss


  Çook uzun zamandır yoktum çünkü canım kitap okumak istemedi. İki kitaba başladım ve devamını getirmeden bıraktım. Baktım olmuyor zorlamayım dedim. Ama bugün çok uzun zamandır heyecanla çıkmasını beklediğim bir kitap elime ulaştı. Madem çok uzun zamandır çıkmasını bekliyordum neden daha önce almadım ? Kitaplarla o kadar ilgisizdim ki İzmir kitap fuarından kulak kanseri olma riskine göğüs gererek canlı yayın yapan Esma (tanımazsınız) olmasa kitabın varlığını bile unutmuştum. Aslında öyle kalsa da olurmuş. Bana standdaki kitapları sayarken söylediği "Sessizliğin Müziği" anında kafama dank etti ve o gün sipariş etmiştim.

  Donanımhaberde sanırım yaklaşık 3 yıldır Kral Katili Güncesi serisinin reklamını yapıp sayısız kişinin bu seriyi tanımasını (artık bıkmasını) sağladım diyebilirim. Ne mutlu ki birçok kişi de edinip sevdi ve bunu belirtti. Ama Patrick bu kitabıyla beni gerçekten üzdü. KKG okumadıysanız zaten bu kitapla işiniz yok ama KKG okuduysanız bile aslında bu kitapla pek işiniz yok. Ha güzel yönü yok muydu ? Vardı tabi ondan da bahsederiz ama önce bu kitap neden kötü ?

  Arkadaşla bu kitapla Auri'nin Auri oluş hikayesini öğreneceğini sananlarınız varsa (bkz:ben) maalesef yok öyle bir dünya. Auri'nin günlük yaşayışından birkaç günü anlatan birnevi 3. ağızdan yazılma bir günlük diyebilirim. Kvothe ile tanışık olduğu zamanda geçiyor bu birkaç gün. Auri'nin karakterini, düşünme şeklini kavramamız açısından tamam güzel. Auri'nin ne kadar takıntılı bir zırdeli olduğunu daha iyi görebiliyoruz. Ama kitapta hikaye olmaya değecek bir şey yok. Aslında yazar bunu önsöz ve kapanışta belirtmiş. Kitabı yayınlatmak için yayıncıya göndereceğinde bile utanarak göndermiş zira o da farkında bunun bir hikaye olmadığının. Ama neticede sevilmiş ve yayımlanmış. Arkasında da Patrick Rothfuss gibi bir yazar olunca tabii ki yayımlanacak. Ama gerçekten bomboş bir kitap. Aurinin "şey"lerine olan aşırı tutkusu ve onlara adeta bir sevgili gibi davranışı korkutucu. 

  Aslında yazar "dünyayı farklı görme" kısmı ve "isimler (sanırım isimler diye geçiyordu değil mi ?)"in önemini bize derin bir şekilde kavratmak için böyle bir yola başvurmuş sanırım. "Rüzgarın Adı"nı hepimiz biliyoruz ve isimlerin öneminin de farkındayız. Ama sadece bunun üstüne bir kitap yazıp herkesin merak ettiği Auri karakterinin geçmişi veya Kvothe'ye olan bağlılığının nedenini göremememiz gerçekten çok saçmaydı. Kitapta hiçbir şey olmaması zaten saçmaydı. Bu bir kitap olabilir mi onu zaten anlayamadım da. 

  Benim gibi bir KKG hastasını bu derece hayal kırıklığına uğratabileceğini bilmiyordum yazarın ama umarım ishal falan olur ne diyeyim ölmesin KKG 3 çıkana kadar.

  Ha bahsetmeden geçmeyelim kitapta mükemmel illüstrasyonlar var. Oldukça sık bir şekilde kullanılmış kitabı daha çekilebilir kılan güzel detaylardandı. Ayrıca kapak zaten mükemmel bir tasarıma sahip, sadece görsel zevk için bile alınıp baş köşeye konulabilir.

3/10 (1 puan kapak,1 puan illüstrasyon,1 puan Auri'nin ruh halini kavramamızı sağladığı için)

21 Şubat 2015 Cumartesi

Golem ve Cin - Helene Wecker



Arkadaşlar merhaba

Helena Wecker'in ilk ve ilginç bir kitabı hakkında birkaç bir şey yazmadan önce kitabın baskısından şikayetleneyim biraz. Ben bu kitabı ilk aldığımda kenarları kalkmış bir vaziyette gelmişti ve ben iade edip yenisini almıştım. Yeni kitap oldukça temiz geldi ve ben de oldukça temiz okudum ama bunun da yanları kalktı. Kapağını sanırım özensiz basmışlar ve yanlardan kalkıyor okurken dikkat etmenizi öneririm. Zaten yapısı korsan bir kitabı da andırıyor ama dediğim gibi kapak baskısının kalitesizliğinden.

Neyse gelelim kitaba.
Hadi "cin" bizim cin (evet sihirli halı uçuranlardan değil islam mitindeki cin) ama nedir bu "golem"
diye merak eden belki vardır. Kimi oyun, dizi ve filmlere konu olsa da bilmeyenleriniz için golem yahudi kültüründe sahibini koruması ve ona hizmet etmesi için insanlarca kilden yapılan bir varlık. Sahibinin düşüncelerini dahi hissederek daha o ağzını açmadan anında sahibini rahat ettirip korumak için harekete geçen yarım akıllı iradesiz bir "bodyguard" diyebiliriz.
Amaa bizim golem öyle değil. Hikaye detaylarına girmeden kitabın hemen başında göreceğiniz birkaç şeyle açıklarsak bizim golem bir arkadaşa "eş" olması için o arkadaşın istekleri doğrultusunda iffet, zeka, merak gibi özellikleri olan, insandan ayırt edilemeyen bir golem.

Cin dedik ondan da bahsedecek olursak bildiğimiz cin işte. Çeşitli hayvan (insan da tabii) formlarına bürünebilen, rüyalara girebilen güçlü ırklardan bir cin amma velakin insan formuna hapsedilen bir cin.

Kitap da bu iki farklı kültürleri temsil eden iki varlığın aralarındaki o belli belirsiz aşkı ve iki apayrı varlığın insan gibi davranma süreçlerini anlatıyor. Tabii hikaye bununla bitmiyor pek çok yerden dallanıp budaklanan güzel bir kurgusu var.

Kitap herkesin kesinlikle seveceği bir kitap "değil" arkadaşlar zira romanın büyük kısmını karakterler ve onların sosyal etkileşimleri oluşturuyor. Karakterlerin büyük kısmının hayat hikayelerini tek tek uzun uzun okuyoruz ve bu bana garip bir şekilde sıkıcı gelmedi. Bilhassa karakterlerin geçmişlerindeki gizemleri görmek için o karakterin geçmişine gittiğimiz bir sonraki bölüm gelene kadar sabırsızlıkla kitabı okuduğumu söyleyebilirim. Tek tek birçok karakterin hikayelerini okumak bu kitap için konuşacak olursak oldukça zevkli ve merak uyandırıcı olmuş.
Tabii dediğim gibi herkesin sevebileceği bir kitap. Türe meraklı olmayan ve aksiyon sevdalısı arkadaşlar için kitap sıkıcı gelebilir ama türe aşina ve aksiyon beklentisi olmayan arkadaşların bu kitabı zevkle okuyacağını tahmin ediyorum. Kurgu gerçekten çok ilginç ve Yahudi kültürüyle ilgili öğrendiklerimiz de oldukça ilgi çekici. İslam-Yahudi mitlerindeki varlıklar çok güzel bir şekilde harmanlanmış bir kurguyla sunuluyor.

Helena Wecker'in artık bir takipçisi olacağım ve çıkaracağı yeni kitapları dört gözle bekleyeceğim.

9/10

4 Şubat 2015 Çarşamba

Yüzüklerin Efendisi Serisi - J.R.R. Tolkien



Yeniden selamlar sevgili Orta Dünya hayranları

Hobbit yorumunda size kaşık incelemesi benzetmesi yapmıştım. Yeniden kaşık inceleyeceğiz a söz konusu kaşık olunca yorumdan çok muhabbet etmiş oluruz.

LOTR serisini, filmlerini izledikten sonra yaklaşık 5-6 yıl önce okumuştum. Hatırlıyorum rampalıda takasla alarak okumuştum ve daha sonra yeniden takaslayarak başka kitaplar almıştım. Henüz bilinçli bir okuyucu olmadığım gibi fantastik edebiyata ilgim de azdı. Buna rağmen büyük bir gazla okuduğumu hatırlıyorum. Hobbit'in çıktığı şu günlerde film için kitabını tekrar okuyup o gazla da yeniden, tam bir fantastik kurgu aşığı olarak yeniden okudum bu efsane üçlemeyi. Burada bahsederken en azından filmleri herkes izlediğinden yine ağır spoiler vermeyeceğim ama bazı noktalara değindiğim olabilir. Zaten sohbet kıvamında düşünün bunu.

LOTR denince herkesin aklına bir şeyler gelir. Herkes bu serinin kitaplarını okumuş, filmlerini izlemiş veya en azından hakkında belli şeyler duymuştur ve spoiler yemiştir. Genelde kitabını okuyanlardan çok filmlerini izlemeyi yeterli bulan arkadaşlarımız var hepimizin. Bazısı heves edip forumlarda "LOTR okuma sırası" gibi başlıklar açıp sorarlar şaka değil donanımhaberde sık sık görebilirsiniz . Bu arkadaşlar genelde kitaba başlar ama "uff bu ne yha filmi daha iyi bunun" diye sıkılarak bırakır seriyi. Bunun sebebi LOTR'in Hobbit kadar hafif bir kitap olmamasıdır. Hobbit çocuklar için yazılan bir kitap olduğundan hem dili oldukça sade hem de aksiyonu boldur ve kitap okuma alışkanlığı olmayan arkadaşlar da rahatlıkla okuyabilir. Ama iş LOTR'e gelince kazın ayağı öyle değil.

LOTR nedir ?

LOTR bir yolculuk hikayesidir. LOTR uzun bir yolculuk hikayesidir evet. Bu uzun yolculukta herdaim aksiyon olmayabilir. Tolkien yer yer bizi uzun çevre betimlemelerine sokup Orta Dünya'yı zihnimizde canlandırmamız için detaylara boğabilir. E o zaman ne olur ? Film fanları sıkılır ve kitaba çamur atar. Ama kitaptaki ayrıntıları hangi film bize sunabilir ? Hangi film bize kitabı okurken yaşadığımız duyguları tam anlamıyla verebilir ?

Bilbo Baggins'in yeğeni Frodo ve 9 yüzük tayfına karşılık 9 cesur insanın, 9 fedakar insanın (genel konuşuyorum yoksa biliyoruz tamam elfini cücesini) uzun yolculuk hikayesidir LOTR. Elinize alıp Frodo'nun maceraya atılıp güzelim Hobbit kovuğundan ayrıldığı ilk bölümden itibaren yüreğiniz çarpmaya başlar. Üstelik bunu filmleri izlemiş ve kitapları okumuş biri olarak, akıp giden zamanın zihninizden süpürdüğü çoğu detayı birkenara bırakırsak hikayenin dönüm noktalarını dün gibi aklınıza kazımanıza, hikayedeki birçok şeyi halihazırda biliyor olmanıza rağmen yaşatır.

Kimi öyküler vardır ki kahramanları gerçekten yaşamış olmayı hakeder. Nice kudretli insanın dahi cesaret edemediği bir görevi yüreği kendinden büyük hobbit Frodo "Ben yaparım" diye ortaya atıldığında siz de öyle hissetmediniz mi ?

İlk kitap aynı Hobbit gibi hafif ve çocuklara yönelik başladığını bilhassa Bombabil bölümlerinde gösteriyor ama daha sonra gerek dil, gerek olaylar dallanıp budaklanıyor. Ayrıkvadi'den Moria madenlerine, oradan şuraya şuradan buraya derken Shire'dan Mordor'a o kadar uzun bir yolculuğun hikayesi ki bu bir ilk noktaya bakıyorum, bir de geldiğimiz noktaya. İnsan duygulanıyor. Her öykünün bir sonu olmalı ama Yüzüklerin Efendisi'nin bir sonu olması gerçekten insanı uzuyor. Söyleyip duruyorum ya uzun bir yolculuk diye, sanki hepsi arkadaşımız oluyor. Kitabın kapağını kapattığımda dostlarımdan ayrılmış gibi oldum. Dostlarımın hikayelerini önceden bilsem de yaşadım bunu. 

Shire'dan ilk ayrılan Frodo ile kitabın sonundaki Frodo'yu görünce tekrar bi hüzünlendim, Sam, Peregrin, Merry yüzüğün Orta Dünya'ya getirdiği felaketler karşısında nasıl da olgunlaştığını görünce de seviniyor insan tabii. 

Ne diyelim bir 5-6 sene sonra birdaha okurum 3 de sıkmaz 4 de. Tesellim daha önce hiç okumadığım Hurin'in Çocukları, Silmarillion, Bitmemiş öyküler gibi Tolkien eserlerini edinmiş olmam. Bu hikaye bitse de hikayenin çok öncelerine ilk defa tanık olacağım için mutluyum sevgili Orta Dünya hayranları.

Kalın Sağlıcakla...

29 Ocak 2015 Perşembe

Son Tanık - Glenn Meade



Arkadaşlar öncelikle merhaba

1 ayı geçti blogda yazı paylaşmayalı biliyorum. Ama ben bu arada 3 kitap okudum. İkisi Yüzüklerin Efendisi kitaplarıydı ve onlar hakkında tek bir yazı yazacağımdan bir şey yayınlamadım sonra araya finaller girdi derken Son Tanık'ı dün bitirdim (evet bizim tatilimiz dün başladı böyle bir üniversitede okuyorum). Son Tanık ardından Yüzüklerin Efendisi serisi hakkında bir yorum gelecek ve sonra spontane hangi kitap denk gelirse.

Neyse konumuza dönelim bugün blogun ağırlıklı olduğu fantastik türünün dışına çıkıp daha çok polisiye severlerin ilgileneceği bir kitapla "Son Tanık" ile ilgili birkaç bir şey yazacağım.

Efenim Glenn Meade denince akla ne gelir ? Bence Kar Kurdu gelir. O muhteşem kitabı alıp okumayanınız varsa ayıp etmiştir ve derhal okumalıdır. Okuduğum Romanov Komplosu kitabı da gayet sağlamdı ve onu da tavsiye ederim. Ama Glenn Meade'in okuduğum bu 3. kitabı bende biraz hayal kırıklığına sebebiyet verdi.

Bu adamın tarzı hep aynı. Bu 3 kitabı da okuyunca sanki aynı kitaplarmış da yer-olay-zaman konusunda bazı farklılıklar varmış gibi hissediyorsunuz. Bir yazarın kalemi tabii ki kendini hissettirecek ve bir kitap okuduğunuzda "Evet burada da yine Glenn Meade'i net görebiliyoruz" diyebileceksiniz ama bu abimiz kendini tekrar konusunu fazla abartmış maalesef. Yani "Burada Glenn Meade'i görebiliyoruz" demek yerine "Adam aynı kitabı tekrar yazmış" demek geliyor içimizden. Bu kitapta da yine kendini tekrara gitmiş ama ne yazık ki onu da becerememiş.

Ha kitap konusunda başta direk olumsuz yorum yaptım ama hiç mi güzel tarafı yok ? Veya kötü dememin sebebi ne ?

En başta efenim evet etkileyici kısımlar vardı kitapta. Bosna katliamını konu edinen bir kitabın etkileyici olmaması zaten düşünülemez. Glenn Meade'i bilenler geçmiş-bugün arasında geçişler (flashback de diyebiliriz) yaptığını bilirler. Kitabın geçmiş dönemki kısmı, yani Bosna (srebrenica katliamı diye de anılıyor sanırım) katliamı kısımlarında gerçekten çok etkilendim ve kitaba ara vermeyi dahi düşündüm. O ölüm ve tecavüz kamplarındaki insanlara yapılanlar gerçekten insanı rahatsız ediyor. Ama yazar o kadar etkileyici bir geçmişi bugünde geçen ezik bir polisiye ile mundar etmiş.

Karakterler o kadar kasıntı , diyaloglarlar o kadar yapay ki (günümüzde geçen polisiye kısmı için konuşuyorum) ben gerçekten hayal kırıklığına uğradım. Ve sırf kitabı doldurayım diye oraya konulan karakterlerle önemli kısım ayrılmış ama anlamsız olaylar yığını o kadar fazla ki sanırım Glenn Meade arabasını falan değiştirmek için bu kitabı yazmış. Adama para lazım olmuş kısaca ben öyle düşünüyorum. Keşke olayın polisiye kısmını  o kadar yapay tutmayıp üzerinde biraz uğraşsaymış da o etkileyici Bosna kısmına yakışır bir bütün oluştursaymış kitap.

Bosna kısımlarının hatrına 6 veriyorum yoksa polisiye olarak 2'lik bir kitap. Eğer tüm Glenn Meade kitaplarını okuduysanız alın okuyun. Ama elinizde okuyabileceğiniz başka Glenn Meade kitapları varsa kesinlikle onlara öncelik verin derim ben.