12 Haziran 2014 Perşembe

Ateş Geçitleri - Steven Pressfield



  Günümüzde bu şekilde görünen coğrafyada yüzyıllar önce intihar birliği olarak belirlenmiş 300 seçkin Sparta soylusunun yüzbinlerce Pers askerine kahramanca karşı koyuşuna kendi gözlerimizle tanık olmuş kadar olacağız bu romanda.

  Öncelikle belirteyim filmdeki saçmalıklar yok yazarın kitabın finalinde de belirttiği gibi bu kitap sağlam araştırmalara dayanan bir kitap.Kitabı birinci ağızdan Spartalılarla omuz omuza Perslere karşı koymuş lakin Spartalı olmayan Kseones'ten dinleyeceğiz.Dediğim gibi filmdeki saçmalıklar kitapta yok ve bu 300 kişi yüzbinlerce kişiye karşı tek başlarına savaşmadı.300 kişi çıkıp yoldan katılan komşu şehirlerin birlikleriyle 4000 civarı bir orduyla beraberdiler savaş arenasında (bölge olarak dans pisti diye de geçiyor bu coğrafya) tabi neden kahraman olarak bu 300'ü bize sunduklarını romanı okurken göreceğiz.Kseones'i küçük bir çocukken alıp savaşçı olarak ölümüne tanık olacağız.Bu aralarda Kseones'in geri planda kalan bir aşk hikayesi de var tabi ama asıl konumuz o değil.Romanda Spartalı çocukların daha küçücük yaşlarda nasıl ağır savaş talimlerine tabi tutulduklarına,gençlerin korkuyu yenmek için üslerince nasıl psikolojik ve fiziksel işkence seanslarına maruz kaldıklarına,ölüme koşan bu 300 Spartalının aslında bizim gibi insan olduklarına ve ölümden ne kadar korktuklarına tanıklık edeceğiz.Ürkütücü savaş atmosferini ve o kıyımı her an yanımızda hissedeceğiz bu romanı okurken.Perslerin savaş borazanlarını duyup irkileceğiz.Erkek ve kadınlarıyla Spartalıların onuruna ne kadar önem veren bir millet olduğunu göreceğiz.Kral Leonidas'ın kendini bir erle eşit tuttup gerekirse askerlerine hizmet ederek ne kadar erdemli biri olduğunu ispatladığını göreceğiz.

  Yazarın kaleminin kuvvetini,cümlelerin akıcılığını,kurguda en ufak bir şeyi bile geride bırakmadan bize bir şekilde açıkladığını (ki harbi takdir ettim bu konuda ben unuttum gittim adam umulmadık yerde çok küçük detayları açıkladı) görerek yazara hayran kalacağız bu romanı okurken (Keşke polisiye de yazsaymış diyor insan).

  Okuyun okutun bırakın Sinem ablamız bu romanda Spartalı kelimelerinin hepsini Ispartalı olarak çevirip bizi kabız etsin aldırmayın.

10/10.

1Q84 - Haruki Murakami

  
  Geçen seneden beri hep aklımın bir köşesinde yer etmişti bu kitap.Bir arkadaşın vesilesiyle ekitap versiyonunun elime ulaşmasıyla başladık kitaba.Doğan Kitap gayet yerinde bir kararla basılısından birkaç lira fazla fiyat biçse de ekitap versiyonunu sürmüş piyasaya reader sahipleri için güzel bir haber zira kitap 1256 sayfalık ciltli bir canavar.Tuğla yanında narin kalıyor D&R'da gördüğüm kadarıyla.

  Neyse biraz da kitaptan bahsedelim.Kitap George Martin'in ASOIAF serisindeki gibi bölümlere ayrılmış.Onun belki kitap başı 10 karakterle yaptığını Murakami 3 karakterle sınırlamış.Her bölüm sırayla bir karakterin gözünden olaylara bakıyoruz.Detaylara fazla girmeden tanıtacak olursak ilk karakterimiz Aomame isimli bir seri katil ablamız(bakmayın çok iyidir).Diğer karakterimiz Tengo isimli bir matematik öğretmeni/yazar.Diğeriyle daha sonra kendiniz tanışırsınız.Karakterleri özellikle belirtmemin sebebi kitabın en iyi yanını oluşturmaları.Belki de karakterleri bu denli sevmesem kitap hakkındaki görüşlerim olumlu olmayacaktı.

  İsmi görünce George Orwell'in 1984 isimli eseri gelecektir aklınıza.Zaten bu kitaptan yola çıkıp yazmış kitabı.O kitapta gördüğümüz ulusal çapta komunist düzen bu kitapta küçük bir köye indirgenmiş ve olayların iskeletini bu grup oluşturmuş.Aynı zamanda direk yazar ve eser hakkında bolca bilgi,tartışma geçiyor karakterler arasında.Yani sık sık George Orwell'i anacaksınız.Yazar sadece onunla da sınırlı kalmayıp daha birçok yazar ve eser hakkında gerek ufak bilgiler gerekse kitaplardan birebir 1-2 sayfalık alıntılar yapmış.Bu uzun alıntılar tamamen eserle alakasız şeyler olduğundan (karakter o an kitap okuyor) bu kısımları ünlü bir yazarın şımarıklığı olarak görüyorum.Kitabın hacmini etkileyen bir diğer şey karakterler üstünde çok fazla durulması.Şöyle ki karakterlerin psikolojileri,geçmişleri,şuanki durumları,çevreleriyle ilişkileri(utanmasa mahalledeki sütçüye varana kadar) üzerine çok çok detaylı durulması.Gerçekten bu kadarının gereksiz olduğunu okurken göreceksiniz.Roman genel olarak durağan bir yapıda ilerliyor ve yukarıda saydığım birkaç şey romanın belli bir kısmının okumasını oldukça zorlaştırıyor.Yazar karakterlerle ilgili birçok şeyi tekrar tekrar sunarak yine romanı kabartmış.

  Bu kitabın ilk yarısına dokunmayıp sonunu 200 sayfalık bir çözüm bölümüyle neticelendirse şuan size "Hepiniz kesinlikle okuyun" derdim ama cesaret edemiyorum.Yukarıdaki görüşlerime rağmen ben kitabı beğenerek okudum.Özellikle ilk yarısını çok sağlam buldum.Durağan ilerlese de mistik gizemler çok iyi sunulmuş.Romanın kendi dünyasına has kavramlar oldukça ilginç ve kendine bağlıyor.Fukaeri isimli kitabın fantastik ve alegorik yanını temsil eden karakter de romanı sevdirmede büyük rol oynuyor.Kitabın odak noktası bu fantastik kısımlar ve aşk üzerinde.Aşk dediysel Gerritsen romanlarındaki gibi sulu bir aşk değil beni bile meraklandıran bir yapıda yumuşak bir şekilde bıktırmadan sunularak ikinci yarının okunmasını sağlıyor.Mobil olduğumdan uzatmayacağım kitabı sabırlı insanların seveceğini düşünüyorum ve alakasız kısımlarına rağmen yine olsa yine bir on günümü ayırır okurdum.

8.5/10

Yolun Sonundaki Okyanus - Neil Gaiman


"Bir kelebeğin kanatları kadar narin ve hüzünlü.Karanlıktaki bir bıçak kadar tehditkâr ve korku verici."

  Kitap kahramanımızın çocukken yaşadığı yere dönmesiyle başlar ve flashback ile hikayeye yani karakterin çocukluğuna gidiveririz.Çocuk yaştaki kahramanımız garip bir olay neticesinde hikayenin fantastik yönünü temsil eden Hempstock ailesiyle tanışır ve olaylar gelişir.

Kitap sade bir olay örgüsüne sahip.Öyle fazla dallanıp budaklanmıyor ama hikaye basit olarak algılanmasın bu.Sadece hafif bir kitap diyeyim.Çocukça yönleri bolca olsa da ne çocuk kitabı diyebilirim ne yetişkin kitabı diyebilirim.Çocuksu bir yetişkin kitabı demek daha doğru olur.Yani her yaştan insan okuyabilir.Fantastik bir kitap ama beni üzen tarafı fantastik yönünü temsil eden aile ile ilgili detaya girilmemesi oldu.Kitabın fantastik dünyasıyla ilgili doğru düzgün bir şey bilmemek beni tatminsizlikten daha çok meraka sevk etti çünkü fantastik kısımlar gösteriliyor ama geri planda bu fantastik dünya aydınlatılmamış.Yani keşke daha çok ayrıntı verilseyde kitaptaki fantastik ögelerle ilgili,Hempstock ailesiyle ilgil.Bazı yerlerde sanırım yılın fantastik kitabı falan deniliyor ama bu ifade fazla abartılı kaçmış.Tamam bitince damağınızda güzel bir tat bırakıyor ama fazla iddialı bir ifade olmuş belki kitabı uzatıp bahsettiğim detaylara girse ben de katılabilirdim bu görüşe.Neil Gaiman'ın değişik bir tarzı var gördüğüm kadarıyla.Daha önce Terry Pratchett ile birlikte yazdığı Kıyamet Gösterisi kitabını okumuştum ama ilk defa kendi yazdığı bir kitabı okudum bilmiyorum genel tarzı bu yönde mi ama söyleyebileceğim şey "değişik".Ben beğendim ve muhtemelen başka bir kitabını da okuyacağım yazarın.

8/10

Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz


  Karakterimiz Alper Kamu bu kitapta da karşımıza 5 yaşında çıkıyor.Aslında ilk kitapla arasında hikaye olarak bir zaman farkı var sanırım ama Cedric nasıl 8 yaşında kaldıysa bizim Alper de 5 yaş ile özdeşleşmiş işte.İlk kitaptaki Alper'e göre daha olgun bir yapıya bürünmüş karakterimiz.Öyle ki ilk kitapta hoşuma giden hazırcevap ama bir yandan da çocuk olduğunu ara ara verdiği saf yanıtlarla belli eden karakter ilk kitaptaki çocuksuluğundan daha fazla taviz vermiş.Olmasaymış daha güzel olacakmış.

  Yazar kurguyu ilk kitaba göre daha sağlam kurmuş ve tek bir olay yerine birden fazla olay üzerine kurmuş kurguyu.Polisiye tarafı da bunlardan biri.İlk kitaptaki gibi 5 yaşındaki karakterimiz yaşına başına bakmadan Sherlock Holmes olmaya kalkıp bir cinayeti çözmeye çalışıyor.İlk kitap ilk yazımda belirttiğim üzere olaydan ziyade karakter odaklı bir kitaptı ve kurgu geri planda kalıyordu.Yazar ikinci kitapta bu dengeyi daha iyi kurup sadece karaktere odaklanmamış,bunun yerine ilkine oranla daha ilgi çekici olan kurguya da ağırlık vermiş.Her ne kadar karakteri çok seviyor olsam da olaylara daha fazla yer vermeleri okunabilirlik açısından daha güzel olmuş.

  Bu kitap en nihayetinde polisiye bir yana sahip olduğundan kitabın cinai yönüne bakacak olursak nedeni tam olarak kestirmek belki zor olsa da katili ve yöntemini tahmin etmek zor değildi.Yazarın bu kısmı kasıtlı olarak basit tutup  okuyucunun ilgilisini dağıttığını düşünüyorum.Siz de kitabı okursanız neden böyle düşündüğümü anlayacaksınızdır. 

  Yine ilk kitapla kıyaslayacak olursak ilk kitap genel olarak mizah yüklü olsa da ufaktan da hüzünlendiriyordu.Bu kitapta ise hüznün dozu daha da artmış ve dün gece hafiften gözlerim dolmadı değil (Merak etmeyin kurguyla ilgili spoiler değil).Kitapta Alper'e yatmadan önce anlatılan bir mini hikaye vardı ki gece gece dengemi bozdu.

  Yazının başında belirttiğim gibi Alper'in çocuksu yanından daha fazla taviz vermesini es geçersek ilk kitaba oranla her yönden daha iyi bir kitap olmuş.İlk kitaba yapılan göndermeleri saymazsak ilk kitap okunmadan da alınıp okunabilecek bir kitap ama tabii ki tavsiyem ilk kitabı da okumanız.

8.5/10

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz


   Alper Kamu isimli 5 yaşındaki başkahramanımızın dedektiflik hikayesini barındırıyor kitap.Tarih bilgisi iyi,genel kültürü iyi,fırlama,bira sever bir başkahramana sahip romanda kahramanın yaşına oldukça ters diyologlara yer verilmiş.Yapmacıklık oranında büyük bir terslik bu dediğim.Belki de bu fazla olgun ve fırlama kafayı 5 yaşında ufak bir bedene hapsolmuş şekilde düşünmek romanı okutuyor.Öyle ki 20 yaşında bir başkahramana sahip olsa "sıradan ve gereksiz" bir kitap olarak değerlendirilecekken 

  5 yaş olayı "ilginç bir mizah" olarak değerlendirmemizi ve keyif almamızı sağlıyor.Yukarıda da belirttiğim gibi kahramanımız dedektifliğe soyunuyor lakin hikayeden çok karakter odaklı bir kitap olduğundan romanı okutan karakterin diyalogları oluyor.Roman polisiye sayılmasa da "hiç fena değil" diye özetleyebileceğim bir hikayeye sahip.Birçok yerde bana kahkaha attıran roman yer yer hüzünlendirmeden de etmiyor.

Genel olarak beğendim.Çok güzel bir başkahramana sahip.

 8/10

Gizliajans - Alper Canıgüz



  Yine bir Alper Canıgüz romanına kaptırayım kendimi diyerek giriştim "Gizliajans"ı okumaya.

  Metin yazarı Musa'nın "Gizliajans"da işe alınmasıyla hayatının sonsuza kadar değişmesi işlenmiş romanda."Oğullar ve Rencide Ruhlar" kitabı kurgudan çok karakter odaklı bir kitaptı."Cehennem Çiçeği"nde konu ve karakter dengesi kurulmuştu.Bu romanda kurgu odaklı gitmiş ve başkarakteri geri plana itmiş.Daha doğrusu başkarakter hep göz önünde ve romanı okutan da o ama karakterimiz çok etkisiz kalmış kurguda.

  Bahsettiğim iki kitabında da absürd şeyler olsa da "Gizliajans"ı absürdlükle bezemiş resmen yazar.Bilimkurguya sempati beslemiyor,fazlaca absürdlükten hoşlanmıyorsanız bu romanı elinizden bıraktığınızda geride kalan tek şey boşa giden 4 saatiniz olur.Peki benim gibi bir okuyucuysanız,bilimkurgu seviyor ve insanların "E saçma bu?" dedikleri şeylere "E onun vitamini saçmalığında?" diyorsanız ne olur ? Seversiniz arkadaşım.Kurgu aceleye gelse de,başkarakter hikayede etkisiz kalsa da seversiniz.Niye seversiniz ? Kitaptaki nokta atışı tespitler,ince göndermeler ve mizah size bu romanı sevdirir.Bunun yanında hikayede etkisiz kalmış dediğim başkarakterin aşık oluş süreci,yine aşk konusundaki tespitleri ve altı çizilesi bir ton söz size bu romanı sevdirir.Kurguyu aceleye getirmese çok sevebilirdim bu kitabı ama olsun yine de eğlendim okurken.

  Daha çok çerezlik bir kitap olmuş.

  Son olarak Murat Menteş,yazarı kurgu konusunda etkilemişe benziyor.Yazarı bilmesem bu kurguya "Murat Menteş"in derdim onca uçarılıktan sonra.

7.5/10

Tatlı Rüyalar - Alper Canıgüz



 "Zeki Müren'in Zeki Müren rolünde olduğu filmlerde canlandırdığı karakterlerin gerçek Zeki Müren'le ilgisi ne kadarsa, bu kitapta sözü edilen kişi ve olayların gerçekle ilgisi o kadardır".

  Bugün baktım moralim bozuk,attım elimden "Boş Koltuk"u şöyle bir Alper Canıgüz okuyayım da keyfim yerine gelsin dedim.Giriş cümlesiyle de "Hadi bakalım güzel girdi." diyerek umutlandım.Hatta romanın %15'lik kısmı bittiğinde "On numara konusu var,bu kitap tamamdır artık." dediğimi de hatırlıyorum.Amma velakin o işler öyle değilmiş.

  Bu yazarın ilk,benim okuduğum son kitabı ("Başka kitabını okumam artık!" mesajı değil bildiğin okuduğum son kitabı).Yazar aslında benim sevdiğim o mizahi üslubunun sinyallerini ilk kitabında vermiş ama sonraki kitaplarındaki tadı (bence) ilk kitabında verememiş.En başta bir Alper Canıgüz romanı çerezliktir,eğlenceli vakit geçirtir,nokta atışı tespitleri vardır,konudan ziyade karakter eksenlidir ve romanı karakterler sevdirir ve okurken hem güldürür hem not alınması gereken birsürü cümle sunar.İşte bu kitapta bunların hiçbiri yok.Konu olarak gerçekten süper bir konu seçmiş,roman %60lık kısma kadar gayet ilgi çekici ama sonrası olmamış Alper dayı.Hadi o eğlenceli üslubunun olmayışını,karakterlerin yetersizliğini,tespitlerin olmayışını kalbime gömer konunun hatrına bu kitabı göklere çıkarırdım da bu güzelim konuyu mahvetmen hiç olmadı.Zaten romanın sonunu da anlayamadım.

  Özetle kitap kendini tek oturuşta bitirtti (önceki kitapların hatrına) ama hayal kırıklığı yarattı.Konuyu özetle(ve minimum spoiler ile) yazıyorum merak eden bakabilir.

  Şevket Hakan Tunçel isimli karakterimiz her rüyaya daldığında kendini bir başka evrendeki (bizimkiyle aynı paralel bir evren) biri olan Hector Berlioz olarak bulur.O karakter uyuduğundaysa yine Şevket Hakan Tunçel olarak kendi dünyasında uyanır ve bu konuyla ilgili Profesör Olcayto Fişek'ten yardım ister.

5/10