20 Aralık 2014 Cumartesi

Hobbit - J. R. R. Tolkien


Selamlar sevgili orta dünya hayranları.

Hepimiz  Hobbit'in 3. ve son filminin vizyona girdiği şu günlerde heyecanlıyız. Ben kitabı bir kez daha okumadan filme gitmek istemedim ve henüz 5 Ordunun Savaşı sahnelerini zihniminin prodüksiyonunun el verdiği kadarıyla canlandırdım. Ama gideceğim merak etmeyin ön hazırlığım tamam.

Ülkemizde malum kitaplar, filmleri çıktığı zaman meşhur olur ve ülkemizde de Hobbit kitabından bihaber tonla insan vardı ilk Hobbit filmi çıktığında. Filmle birlikte devam filmlerini beklemeye dayanamayan arkadaşlar Hobbit'i okumaya başladılar ve tanınırlığı daha da yükseldi. Tabii ki bunu kitaplarla arası iyi olmayan arkadaşlar için konuşuyorum yoksa kitap okumayı seven birçok insan halihazırda bu kitabı okumuştu. 

Ben de ilk kindle'ımı aldığım vakitler LOTR'den çok sonra okumuştum dediğim gibi son filme hazırlık için tekrar okudum, ardından iki Hobbit filmini arka arkaya devirip ön hazırlığımı yaptım 5 Ordunun Savaşı İçin.

Herkesçe bilinen kitaplardan bahsetmek aslında sıkıcı bir iştir zira kaşık inceleme videosu çekmek gibidir. "İnsanlara kaşığın neyini tanıtacağım ki ?" diye düşünür insan ama olsun madem okuduk size kaşık tanıtacağım.

Hobbit kitabı Yüzüklerin Efendisi serisinden tanıdığınız Frodo'nun amcası olan rahatına düşkün, macera sevmeyen tatlı hobbitimiz Bilbo Baggins'i konu ediniyor. O meşhuuur tüm yüzüklere hükmedecek tek yüzüğün Baggins'in eline nasıl geçtiğini gördüğümüz bir kitap Hobbit.

Aslında çocuklara yönelik yazıldığından LOTR'in kasvetli havası ve zaman zaman boğabilen betimlemelerinin tersine okunabilirliği daha kolay, boğazdan su gibi geçen bir anlatıma sahip. LOTR filmlerinin hayranı bazı insanlar sıra kitabına geldiğinde bir hevesle başlayıp yüzünü buruşturmuştur. Ben birkaç tanesini şahsen tanıyorum. Ama Hobbit öyle bir kitap değil dediğim gibi. Her şey basit bir dille, anlatım da çocuklar için yazıldığını belli edecek ölçüde sadedir ve bir çırpıda okutur kendini. Bunu Hobbit filmini seven arkadaşlar için söylüyorum çekinmeyin okuyun.

Tabii yukarıda "the one ring"in Baggins'in eline geçişi dedik ama asıl hikaye sevimli cücelerimizin acımasız yaratık Smaug'un elinden yurtlarını ve altınlarını (ah şu paragöz cüceler) kurtarmak için Gandalf'ın da rehberliğinde rahat düşkünü hobbitimiz/hırsızımız Bilbo Baggins'le maceraya atılmalarını gördüğümüz çok keyifli, rahatlatıcı bir hikaye diyerek kaşık tanıtımımızı noktalayalım.

Son olarak sıradaki kitap için konuşacak olursak elimde yeni aldığım ve Hobbit'ten sonra okumayı düşündüğüm güncel pekçok fantastik/bilimkurgu kitap vardı ama Hobbit'i okuduktan sonra içimdeki Orta Dünya ateşini bastıramadım ve geçenlerde kitaplığımda bulunmalı diyerek aldığım (şu tek ciltlik küheylan varya orada) LOTR'i sanırım bir 5 sene sonra tekrar okumaya karar verdim, aklımda yoktu ama işte o köz alevlendi bir kere. O yüzden güncel fantastik kurgular biraz daha bekleyecek ve ben size 3 kaşık daha tanıtacağım :)

15 Aralık 2014 Pazartesi

Marslı - Andy Weir

Okuduğum son 3 kitaba bakarsak oldukça iyi tercihler yaptığımı görüyorum. Önce Mesaj gibi mükemmel bir bilimkurgu, hemen ardından Locke Lamora'nın Yalanları gibi mükemmel bir fantastik kurgu ve hemen ardından elimde tuttuğum Marslı. 

Bu kitabın çevrilmesi için aylardır bekleyen bilimkurgu severlerden biri de bendim ve günler öncesinden önsipariş verip beklemeye başladım. Elimde yarım bırakamayacağım bir kitap olan L.L.Y. olunca  Marslı'yı bitirmem kitabın çıkış tarihinden 3 gün sonraya ertelenmiş oldu.

Rosetta uzay aracının kuyruklu yıldıza inişinde hop oturup hop kalktık. İnterstellar'dan çıktığımızda birçoğumuzun ağzı açık kaldı ve bunlar olalı beri geçen kısa sürede heyecanlanmamız için önümüzde yepyeni bir sebep peydah oldu; 

"Marslı"



Arka kapakta birçok ünlü yazardan dökülen methiyeleri es geçersek tanıtım adına şu cümle yer alıyor; 

"Altı gün önce, Mark Watney Mars’a ayak basan ilk insanlardan biriydi. Şimdi ise, orada ölmesi neredeyse kesin."

Evet arkadaşlar karakterimizin adı Mark Watney.Kendisi bir mühendis ve aynı zamanda botanist zira Mars'a göreve giden Ares 3 ekibinde herkese birden fazla uzmanlık alanı düşüyor. Mark'ı romanın başlangıcında kelimenin tam anlamıyla batmış olarak görüyoruz. Kıyafetinde delik açan bir iletişim anten parçası nedeniyle olumsuz şartlar yüzünden ekibinin öldü sanıp mars'a terk ettiği Mark gözlerini açıyor ve mucizevi şekilde bir şansla hayatta kaldığını görerek kitaba başlıyoruz.

Peki bir insan mars'ta ne yapabilir ? Su ihtiyacı ? Ya yiyecek ? 

Kitap Mark'ın tuttuğu günlükler şeklinde ilerliyor. Öleceğini düşünen ve arkasında bir iz bırakmak isteyen Mark, mars yüzeyinde nasıl hayatta kalacağını düşünürken bir yandan da günlük tutuyor. Biz bu günlükleri tutulduğu şekilde okuyoruz ve Mark durumu bize aktarırken bizle bir sohbet havasında aktarıyor her şeyi.

Karakterimiz tam bir çözüm bulucu ve mizah anlayışıyla ekip arkadaşları arasında ün salmış biri olunca "Öleceğim!" depresyonuna girip ölümü beklemek yerine moralini yüksek tutup kısıtlı imkanlarıyla hayata tutunmaya çalışıyor. Unutmadıysanız kendisi mühendis ve botanist demiştim. Yani bozulan şeyler ondan sorulur. İyi ama bir sonraki mars görevi için gelecek ekip için 4 yıl yaşamayı başaracak mı derseniz cevabı bu 25 lira etikektli şirinciğin içinde.

Andy Weir okuyucuyu nasıl romanın başında tutacağını gerçekten iyi biliyor zira bu kitaba dün başlamıştım ve bugün bu yorumu yapıyorum. Eminim dün dışarıda sürtmesem bu yorumu dün girecektim.

Peki nasıl bir bilimkurgu bu "Marslı" ?

Tamamen bilimsel bir bilimkurgu arkadaşlar. Yeşil adamlar ellerinde lazer tabancalarıyla mars kraliçesini zalim venüs kralına karşı korumaya çalışmıyorlar. Her şey bilim üstüne kurulu bu kitapta. Olağanüstü teknolojiler mevcut değil. Yani tamamen gerçekçi bir bilimkurgu kitabına bakıyor olacaksınız bu kitabı elinize aldığınızda.  Esprili üslubu ve heyecanını hiç kaybetmeyen yapısıyla da muhtemelen hemen bitirivereceksiniz.

Şahsım adına konuşacak olursam okuduğum her bir sayfayı yırtıp, çikolata sosuna bandırıp yiyesim geldi.

Sırada ne var ? 

Tabii ki Hobbit'in yeni filminin çıkmasına 2 gün kala Hobbit'i birkaç yıl aradan sonra tekrar okumak için elime alacağım.

10/10

13 Aralık 2014 Cumartesi

Locke Lamora'nın Yalanları - Scott Lynch


Eski günahlar asla en az beklenen anda tekrar yüzeye çıkamayacak kadar derine gömülemezler.

  Başıma bela olan vizeler ve hemen ardından gelen sunumlar yüzünden, eh hadi bahane bulmayayım biraz da benim tembelliğimden uzunca bir süredir bir şeyler okumadım ve blog'a uğramadım.Ama bugün karşınıza mükemmel bir kitapla çıkmam belki bu aranın telafisine yardımcı olur.

  Fotoğrafa bakan çoğu fantastik/bilimkurgu hayranının içinin titrediğini biliyorum zira bakarken ben de heyecanlanıyorum.Bugün solda duran yeşil güzellik hakkında konuşacağız.

  Locke Lamora'nın Yalanları Scott Lynch tarafından yazılan, henüz yeterli popülariteye ulaşmadığını düşündüğüm İthaki'nin yeni gözdelerinden biri. Kitabın ismi alışık olduğumuz şekilde bir kabartmayla değil de içe doğru gömülerek hoş bir şekilde yazılmış.Kapak tasarımı gözümde kitabı 1-0 öne geçirmişti zaten.

  Ön yüzde Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin acımasız yazarı George R.R. Martin ve KralKatili Güncesi serisinin sempatik yazarı, benim de büyük bir hayranı olduğum Patrick Rothfuss'un methiyelerini gördüğümüzden anlıyoruz ki elimizdeki kitap öyle boş beleş bir kitap değil.

  Locke Lamora isimli başkarakterimizi hırsız olmak için yaratılmış ufak bir veletken görüyoruz romanın hemen başında.Bir yandan daha sonra şehrin belası olacak, arka tanıtım yazısında da okuyacağınız "Camorr'un Belası" halini alacak küçük veletin "velet" halini okurken bir yandan da Camorr'un Belası halini almış, büyük vurgunlar peşinde koşan elit bir hırsız takımı olan,seriye de ismini veren "Centilmen Piçler"in garrista yani lideri halinde görüyoruz.

  KralKatili Güncesi okuyanlar bilir, Rothfuss başkarakterimiz Kvothe'yi küçük bir çocuk olarak önümüze koyar ve sayfa sayfa, yavaş yavaş büyütür onu. Bu süreç kimilerini sıkıyordu ve Rothfuss'un yaptığı hatayı bu kitabı okuduğumda şimdi rahatlıkla görebiliyorum. Scott Lynch bizi küçük bir karakterin büyümesini izleterek olayları ağırdan almıyor. Karakterimiz büyük vurgunlar peşinde koşarken ara ara flashback'ler ile geçmişe dönüp Centilmen Piçler'in üyelerini (ağırlıklı olarak tabii ki Lamora) tanıyoruz, büyümelerine şahit oluyoruz.

  Kitap fantastik bir kitap ve 150. sayfalara kadar bu "fantastik" ibaresini görebildiğimiz bir kısım gözümüze çarpmıyor. Daha çok Camorr şehrinin en büyük yalancısının eğlenceli hikayesine tanık oluyoruz.Ama daha sonra görüyoruz ki arkaplanda oldukça büyüleyici bir dünya ve birçok gizem var. Siz bir yandan büyük vurgunları okurken ve bir yandan çok daha derin tehlikelere doğru yol alırken kendiniz keşfedeceksiniz bunları. Bana düşen spoiler vermeden kitaba olan hayranlığımı belirtmek.

  Yukarıda bahsettiğim bu flashback'li anlatım okuyucuyu sıkmadan, her bir sayfayı çok büyük bir heyecanla okumasına olanak sunuyor.Yazar kapakta methiyelerini sunan George R.R. Martin ve Patrick Rothfuss ile, bilhassa da Martin ile birtakım ortak noktalara sahip, yine kitabı okurken bu ayrıntıları yakalarsınız diye umuyorum.

  Fazla uzatmadan sonlandıracak olursam Locke Lamora benim için şuan KralKatili Güncesi'nin önüne geçmiş bir kitaptır ve ben bu kitaba kesinlikle hayran kaldım.Seri hakkında da biraz bilgi vermeden geçmeyelim.Centilmen Piçler serisinin halihazırda 3 kitabı yazıldı ve seri 8 kitap olacak. Hepimize sabır diliyorum.

10/10

9 Kasım 2014 Pazar

Mesaj - Carl Sagan


Uzun süredir Kindle'da okunmayı bekleyen bir kitaba başlamak kısmet oldu geçenlerde.Yazar malumunuz astronom ve dünyadışı yaşam konusunda ömrünü harcamış biri olunca dünya dışı yaşam konulu bir bilimkurgu kitabını yazmış olması kitap için beklentilerimi de birhayli yükseltti başlarken.Çıta gözümde ne kadar yüksekte olursa olsun Carl Sagan bu çıtayı aştı.

Roman Ellie Arroway isimli bayan karakterimizin küçüklüğünden birtakım hikayelerle başlıyor.Ellie karakterinin radyo konusunda merakı, bilim konusundaki küçüklükten gelen yeteneğini gördüğümüz kısa kısımlardan sonra bizi bu tür hikayelerle fazla sıkmadan minik Ellie Arroway oluyor size koskoca Dr. Ellie Arroway.

Ellie dünya dışı yaşam üzerinde çalışmalar yapan, radyo teleskoplarıyla gökyüzündeki milyarlarca yıldızı dinlemeye çalışan güzide bir ablamız.Ve günün birinde (korkmayın romanın başlarında) romana da ismini veren bir "Mesaj" alıyor bir yıldız sisteminden.İçerik konusunda bu kadar ayrıntı yeterlidir diye düşünüyorum kitabın hemen başlarında karşılaşacaklarınız bunlar zaten önemli olan sonrası.Kitap hakkında görüşlerimden bahsedeyim biraz.

Dediğim gibi Carl Sagan benim beklentilerimin çok çok üstünde bir hikaye sunmuş.Öyle ki başta da bahsettiğim gibi kitabı e-kitap olarak Kindle'dan okurken "Bu kitabı bulmalıyım." dedim ve henüz kitabın yarısındayken matbuu (sanırım böyle deniyordu anam babam basılı kitap yani) halini sipariş verdim.Kitapta çok sağlam bir başkarakterin yanında (feminist bayanların dikkatine) mükemmel bir kurgu oluşturulmuş.Her sayfada heyecan ve gizem unsuru asla bir önceki sayfadakinin altına düşmüyor.


Carl Sagan bu kitapta bilimi benim gibi bu işten hiç anlamayan birine bile gayet rahat bir şekilde anlatıp bilimsel olayları kavramamı sağlayabildi.Bilimi insanlara sevdirmek, bilimi herkesin anlayabileceği şekle sokmak için büyük emek harcadığı belli.Teknik ayrıntılar romanda eksik olmazken bu ayrıntılar çok güzel bir şekilde "bilale anlatır gibi" anlatıldığından hiç gözünüz korkmasın aman bu adam bilim adamıymış biz anlamayız dilinden diye.

Yazar kendi siyasi ve dini bazı görüşlerini de kitapta kimseyi gücendirmeyecek şekilde belli etmiş.Başkarakterimiz ateist iken romanın genelinde deizm kavramı okuyucuya sunulmuş.Din-Siyaset-Bilim üçgenindeki çatışmalar ve halkın konulara bakış açısı romanda bize çok güzel bir şekilde sunulmuş.

Lafı uzatmadan özet geçecek olursak sadece boş bir aksiyon kitabı yok elimizde.Hem mükemmel bir kurgu, hem entellektüel bazı tartışmalar hem de dedim ya hani "halka bilimi anlatmak" diye, üçünün harmanı mükemmel bir kitap var kesinlikle karşımızda."İşte mükemmel bilimkurgu" diyebilirim bu kitap için (Asimov senin yerin elbet ayrı amcacım).Her bölümün başında da çeşitli isimlerden mükemmel alıntılar yapılması ayrı bir tat katmış kitaba.


Eklemeden geçmeyeyim kitabın bir filmi de mevcut arkadaşlar.Güzel de bir film olmuş bilhassa Jodie Foster'in Ellie karakterini mükemmel canlandırmasıyla hoş bir 2.5 saat geçirdim ama tabii ki her film gibi kitabın yanında çok tatsız kalmış.Birçok yer atlanıp değiştirilmiş.O yüzden önce filmi izleyip bu güzel hikayeye yazık etmeyin.Filmi ayrı bir tat olarak sonra izleyin ki zaten filmde birçok şey farklı olduğundan "Mesaj"ı biliyorum ben demeyin sadece filmi izleyerek.

Kitabı e-kitap olarak okumak için uygun araca sahip olmayan arkadaşlar nadirkitapta kalan son kopyalarınından birini kesinlikle edinin derim zira muhtemelen bugün 20 liraya alabilirken yarın baskısı olmadığından 50 liranın üstünde bir fiyatı gözden çıkarmanız gerekecektir.Ben de bu yüzden hemen edindim bu muhteşem kitabı.


10/10

29 Ekim 2014 Çarşamba

Deliduman - Emrah Serbes


"Şeytan diyordu ki vefasızın birine âşık ol o tatlı havada, ondan sonra da kollarını göğsünde kavuşturup hayatını bombok edişini gülümseyerek seyret bir kenardan."


  Afili Filintalar ekibinin kitaplarını eğlenceli bulurum.Emrah Serbes de malumunuz Behzat Ç. ile patladı gitti dedim şu adamın kitabını da bir okuyayım neciymiş.Kitabın ilk cümlelerini okuduğumda dedim ki "Tamam bu kitaptan bir Canıgüz ya da Menteş kitabından aldığım hazzı alacağım".Ki bu hazza da yaklaştım ama bir şeyler tam kıvamında olmamıştı, ağzımda bıraktığı buruk tat ile kaldı öylece.

"Bazen çabuk gelişen bir arkadaşlık ne denli yalnız olduğumuzu hatırlatır bize."


  Efenim kitabımız kardeşine aşık, ona tapan 17 yaşındaki arkadaşımız, İyice ailesinin bir ferdi olan Çağlar İyice'nin ağzından okuyucuyla sohbet havasında anlatılıyor.Bendeniz'in ne bir kardeşi, ne de bir büyüğü olmadığından, çok uzattım tek çocuk olduğumdan Çağlar'ın kardeşine bakış açısı, onla ilişkisi çok hoşuma gitti.Kıskandım Çağlar'ı ve kız kardeşi Çiğdem İyice'yi.Bir insanın kardeşine baktığında gördüğüyle bir başkasının senin kardeşine baktığında gördüğü şeyin bu kadar farklı olması "abi" olma hissiyatının nasıl bir şey olduğunu biraz da olsa kavramama yardımcı oldu.

"Sana söyleyecek sözler biriktirdim geceler boyu, tek başıma kavgalar ettim seninle sabaha kadar. Hepsini dinleyeceksin şimdi bu çukurda."


  Peki ne sunuyor bu kitap bize hikaye açısından ? 

  İlk yarısında Çağlar'ın günlük yaşantısı ve kardeşinin hayallerinin peşinden koşmasına yardımcı olma hikayesini okurken ikinci yarısında da o meşhur "Gezi Parkı" olaylarına bağlanıyor bir şekilde hikaye.Ama keşke bağlanmasaymış diyoruz.Zira o kadar zorlama olmuş ki sanki Gezi Parkı kitabın hikayesine yama yapılmış.Kitap oraya bağlanacak diye çok zorlama bir hal almış.

"Ölmek yok olmak değildir, hadiseler âleminden hatıralar âlemine geçmektir sadece."


  İçinde mükemmel tespitler, ince göndermeler, yaran diyaloglar ve en iyisi çok sağlam karakterler mevcut ama bahsettiğim yama kısmı kitabın teklemesine sebep olmuş.Sanki kitap basılsın diye biraz acele edilmiş.Çok güzel bir hal alabilecekken bu aceleye getirme işi maalesef kitabı çıkmaza sokmuş ve olan da içinde barındırdığı mükemmel tespitler ve yan karakterlere olmuş.Keşke o karakterleri bu kitapta harcamasaydın Emrah Serbes.Keşke Mikrobu,Dayı'yı,Özer Ağbi'yi bu kitapta harcamasaydın.Ya da bu kadar acele etmeyip bu hikayeyi bu karakterlere layık bir mükemmelliğe getirinceye kadar bekleseydin.

6/10

5 Ekim 2014 Pazar

Avalon'un Tüfekleri - Amber Yıllıkları #2 - Roger Zelazny

Amber Yıllıkları serisinin 2. kitabını da nihayet bitirebildik.

Sağlık sorunlarıdır şudur budur derken toplasan 200 sayfa anca edecek kitap süründü durdu elimde.

İlk kitaba göre hikaye daha dallanıp budaklanıyor,karakterleri daha iyi tanıyoruz ve en önemlisi evreni daha iyi tanıyoruz.Kitaplar kısa olunca ilk kitapta evreni ve oturdulduğu yapı taşlarının yapısını yeterince kavrayamamıştım.Bu kitapla kitabın kendine özgü evreninin yapısını ve kurallarını daha açık görüyoruz.Okuyanlar bilir ilk kitabın giriş sahnesi oldukça etkileyicidir.Bu nedenle ikinci kitap, ilk kitabın verdiği o atmosferi veremedi ama aksiyon da tam tersi daha fazlaydı.

200 sayfalık bir devam kitabı olduğundan hakkında bahsedecek bir şey de yok aslında.Bu nedenle seriyi bitirene kadar serinin kitaplarıyla ilgili yazmama kararı aldım.Seri bitince bir seri tanıtımı yapacağım tabii ondan önce bitirdiğim Isaac Asimov'un Vakıf ve Robot serilerinin tanıtımı gelecek (düzenlenme aşamasında).Amber serisini okurken 1 seri 1-2 seri dışı kitap okuyarak gideceğimden blog'u güncel tutacağım seri kitapları hakkında yazmasam da.Bunun yanında sağda göreceğiniz üzere Burak arkadaşımız yazar olarak bloga dahil oldu ve benim gibi tek tip okumadığından blog hem daha aktif olacak hem de tür çeşitliliği artacak.Kendisini yakın zamanda kitap yorumlarıyla görürsünüz.

Bu burada kitap yorumundan çok bilgilendirme olarak kaladursun bu günlerde Emrah Serbes - Deliduman kitabıyla ilgili bir yorum yazarak daha aktif bir şekilde devam edeceğim. 

Hepinize hayırlı bayramlar diyerek kapatalım.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Kırmızı Üniformalılar - John Scalzi




Neciymiş diye başladığımız bir kitabın daha sonuna geldik. John Scalzi'yi Yaşlı Adamın Savaşı serisi ile tanıyorsunuzdur (okumak henüz nasip olmadı). Scalzi yine bir bilimkurgu kitabıyla çıkıyor karşımıza.Peki neciymiş bu kitap ?Hemen ona gelelim.

Kitap hepimizin bildiği ünlü Star Trek dizisindeki gariban, sahnede göründüklerinde
öleceğinden şüphe duyulmayan kırmızı üniformalıları konu alıyor.Bu garibanları ekranda birkaç saniye gösterip izleyiciye reklam öncesi az bir heyecan yaşatsın diye kafalarını patlatıp abuk subuk yaratıklara yem ediyorlar ama ya o insanların kurgu evrenindeki hayatları ? Sevdikleri ? Geçmişleri ? Gelecekleri ? Babam böyle pasta yap...Neyse işte Star Trek dizisindeki ölmek için varolan garibanların başrolde olduğu bir kitap bu.Tabii ki Star Trek evreninde değiliz ama oldukça yakın bir evren bu bahsettiğimiz.Bu kırmızı üniformalılardan biri "Neden bütün talihsizlikler bizi buluyor ?" sorusunun cevabını arıyor.

Kitap Scalzi'nin dandik bilimkurgu dizilerine bir eleştirisi diyebiliriz.Her kitabında böyle mi bilmiyorum ama absürd olaylar dizisini mizahi bir üslupla harmanlayıp okuyucunun beğenisine sunmuş bu kitapta.Keyifli bir üslubu var, okurken kahkaha attığınız kısımlar oluyor.Okurken gerek sahneler, gerek diyologlara bakınca acaba Scalzi bu kitabı sürekli eleştirdiği dizilere karşı bir dizi haline getirme amacıyla mı yazdı diyordum okurken zira sunuş tarzı okurken aklınızda absürd bir dizi fikri oluşturuyordu.Ve evet Scalzi'nin kitabı bir mini dizi olarak izleyiciye sunulacakmış.Dediğim gibi zaten bunu kitabı okurken hissediyordunuz.

Kitap dediğim gibi eğlenceli bir kitaptı.Kurnazca iğnelemeler taşıyan, elinize aldığınızda keyifle okuyacağınız ince bir mizah ürünü.Ama eksileri de var.Kitabın bir kısmını Scalzi’nin sonradan eklediği 3 ayrı ek oluşturuyor.Kitap bittikten sonra bu kısımları okuyoruz ve bu 3 ek kısım gerçekten sıkıcıydı.Tavsiyem ilk ikisini atlayıp son hikayeyi okuyup romanı sakince yere bırakın.Merak etmeyin ilk 2 ek kısmı okumazsanız bir şey kaybetmeyeceksiniz.Bu ek kısım da Scalzi’nin kendini tatmin ve biraz da bahane bulmak için eklediği kısımlar.

Özetle ben sevdim bu kitabı.Siz de okuyun derim.

8/10

5 Eylül 2014 Cuma

Mülksüzler - Ursula K. Le Guin

"Bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun. "

Merhaba arkadaşlar

An itibariyle bitirdiğim Ursula teyzemizin (Allah uzun ömür versin 85 yaşında kendisi) Mülksüzler kitabı hakkında birkaç şey yazacağım.

Kitap Annares ve Urras isimli birbirinin uydusu olan iki ayrı dünyayı ele alıyor.Urras anam babam kapitalist dünyayı temsil ederken Annares anarşist bir toplumu temsil ediyor.Orjinal kapağı kullanmamın bir sebebine gelelim.Şu sağda gördüğünüz günlük güneşlik yer Urras orayı zaten biliyoruz içinde yaşadığımız dünya ile aynı.Şu hani solda kalmış toz yığını var gördün mü ? Ha işte orayı deyim yerindeyse anarşistlere kakalamışlar.Bir devlet düzeni yok, sahip olma kavramı dil bilgisindeki eklerde bile yer etmemiş, hapishane, para gibi kavramlar tamamen kafalarını kaldırıp "ay" diye baktıkları içinde Urras'lılarlın yaşadığı gezegenden kulağa çalınan inanılmayacak kavramlar Annareslilere göre.Tabii birbirlerinden haberdarlar zira 200 yıldan biraz daha az bir süre önce isyan eden anarşist Urras'lılar Annareslilerin ataları.

Şimdi kitaba başladığımda aklıma şu geldi "Madem devlet, yasa, polis, yaptırım yok neden herkes birbirinden çalıp çırpmasın ?" veya "Komşumu pıçaklarsam ne olur ?" vayehut "Herkes neden birbirini pıçaklamasın ?".Aslında kitabı okutan da bu tarz soruların cevabını barındırması.Kitap bir konuya sahip evet ama konu fakültede bir ödev için çektiğimiz filmdeki "arkadan geçen adam" rolünü oynayan arkadaşım kadar gereksiz bir işlevde bu kitapta.Bu kitap konudan ziyade fikir kitabı.Bu kitabı elinize aldığınızda hikayeyi değil fikirleri okuyacaksınız. "Neden komşumu pıçaklamayayım ki ?" sorusunun cevabını alacaksınız.Yani özetle merak duygunuzu bastıracaksınız.

Ursula teyzem bu kitapta belli ki bir dereceye kadar objektif olmaya çalışmış.Her iki dünyanın da iyi, kötü yönlerini sunduğu oluyor ama dedim ya objektif olmaya "çalışmış".Bunu çok da becerememiş ama canı sağolsun çok güzel bir kitap yazmış.

Ha okurken sıkıldığım yerler olmadı mı ? Tabii ki oldu hatta bazı kısımlarda bırakma fikri aklımı çelecek gibi oldu.Ama merak etmeyin fazla sürmüyor o kısımlar.Kitap gayet güzel bir başlangıç yapıyor, bazen sıktığı oluyor ama sonra toparlayıp yeniden merak duygumuzu besleyip bizi romanın başında tutuyor.

Kitabın geçtiği dünyalardan bahsettim ama farkettiyseniz konudan hiç bahsetmedim.Sebebi dediğim gibi bu kitap hikayeden ziyade fikir sunuyor o yüzden konudan bahsetme kısmını atlayarak diyorum ki "Okuyun efenim."

9/10

24 Ağustos 2014 Pazar

Amber'de Dokuz Prens - Amber Yıllıkları #1 - Roger Zelazny



Bu kitaba başladığımda neciymiş bilmiyordum.Öyle fazla araştırmam birkaç yoruma bakar alırım elime kitabı.Yorumlara göre kafamda bir şey şekillenir.Hani ecnebilerin "blind date" olayı var ya işte görücü üsulu kitap okurum öyle derinlemesine araştırmadan.Hal böyle olunca kafamda Game of Thrones vari bir evren vardı ama ilk 10 sayfada "elektrik","sizi dava ederim","New York" kelimelerini/cümlelerini okuyunca "Aga ben çok yanlış gelmişim!" dedim.Halbuki insan bir araştırır neymiş neciymiş yook!

Neyse efenim kitaptan az biraz bahsedelim.Oldukça etkileyici bir girişle birinci bakış açısından dalıyoruz romanın dünyasına ve hafiften bir gaza geliyoruz.Hafıza kaybı yaşayan başkarakterimiz Corwin ile birlikte öğrenmeye çalışıyoruz kendisi neci? Çevresindekiler ne ayak ? "Game of Thrones vari" beklentimin aslında yanlış olmadığını da romanın başından itibaren görüyoruz.Hep bir dalavere,hep bir taht kavgası.Taht kavgası demişken söz konusu taht Amber Tahtı efenim ve "New York ne ayak?" sorusunun yanıtını kendiniz romanın başlarında zaten görürsünüz.Buradan hemen nereye bağlayalım ? Romanın fantastik yönüne bağlayalım.

Bu kitap epik bir fantastik kurgu.Buz ve Ateşin Şarkısı (anam babam Game of Thrones) serisine göre farkı o seride çok geri plana itilen romanın "fantastik" yönü bu kitapta başından sonuna gümbür gümbür ve "fantastik kurgu" sıfatının hakkını verecek cinsten bir dünya var önümüzde (Game of Thrones'un aksine).Oldukça da orjinal hani öyle eften püften değil.Hatta efenim yazıldığı yıla bakarsak şöyle düşününce "Ulan şu kitapta buna benzer bir şey vardı." dediğim yerler olduğundan kendinden sonraki serilere esin kaynağı olduğunu da görüyoruz.

Kısa kesip sonuca gelecek olursak elimizde "fantastik kurgu" sıfatını hakederek taşıyabilecek bir evren (utan Martin),on numara bir hikaye var.10 kitap diye gözünüzün korkmasına ise hiç gerek yok zira kısacık kitaplardan oluşuyor seri.

10/10

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Kan Şarkısı - Anthony Ryan



Vücut nedir? Vücut kabuktur, ruhun beşiğidir. Ruhsuz vücut nedir? Çürümüş etten başka bir şey değildir. Sevdiklerinizin vefatını, kabuklarını ateşe vererek kutlayın. Ölüm nedir? Ölüm, Öte’ye açılan kapı ve Ayrılmışlar’la birleşmedir. Hem son, hem başlangıçtır. Ölümden korkun ve hoş karşılayın. 

-İtikad Öğretisi-

Bugün "Neciymiş Bu Kitap ?" diyerek başladığım Anthony Ryan'dan "Kuzgunun Gölgesi" serisinin ilk kitabı olan "Kan Şarkısı" kitabına göz atacağız.Kurgusal gidişat konusunda spoiler vermeden, minimal düzeyde detaydan bahsederek (bu detaylar kitabın ilk sayfalarında göreceğiniz bilgilerin ötesine geçmeyecek) tanıtmaya çalışacağım yani spoiler korkusu taşımadan gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

Öncelikle sizlere KralKatili Güncesi hayranlığımdan bahsedeyim.KralKatili Güncesi'ni 2 yıl önce okumuş ve her yerde reklamını yapar olmuştum hala da yaparım.Benim için KKG (bu şekilde bahsedelim) dedin mi akan sular durur.Niye söylüyorum bunu ? Çünkü Kan Şarkısı'nı KKG ile de kıyaslayacağım zira eserde açık bir KKG esintisi mevcut.

Kitaptaki başkahramanımızın ismi Vaelin Al Sorna.Peki nasıl dinliyoruz Vaelin'in hikayesini ? Bir tarihçiye anlattığı yaşamöyküsü şeklinde.KKG okuyucuları için tanıdık geldi sanki değil mi ? Kitabın hemen başında karakterimizin ünvanları sayılırken göreceğiniz "Umut Katili" ifadesi de sanki KralKatili'ni andırmış birazcık değil mi ? Evet arkadaşlar dediğim gibi yazar KKG'den etkilenmiş.Yazar Buz ve Ateşin Şarkısın'dan da etkilenmiş.Yukarıdaki iki etki haricindeki etkileri siz okuyucular okurken kendiniz yakalarsınız.Gerek karakter bazında gerekse ufak bazı detaylar/olaylar birtakım benzerlikler taşıyor ama korkmayın bu kitap ne çakma KKG ne de çin malı Taht Oyunları.Bu kitap bazı esintiler harici oldukça özgün,muhteşem bir kitap.

Size "minimum bilgi" sözü verdiğimden zaten kitabın başında göreceğiniz şekilde konudan azıcık bahsedeyim.

Karakterimiz savaş lordunun oğlu Vaelin babası tarafından Sparta tarzı eğitim verilen (blog'un altlarındaki Ateş Geçitleri yorumuna göz atın Spartalılar konusunda) 6. Nişan'a teslim edilir ve bu andan itibaren Vaelin İtikad'ın koruyucusu olmak için 6. Nişan'a gelen diğer "kardeşleri" gibi zorlu bir süreçle bir savaşçı olmak için çabalar.6. Nişan itikad inancına iliklerine kadar bağlı 6 haneden yalnızca biri diğerlerini de siz kendiniz görürsünüz okurken.Kitap baştan sona dopdolu bir kitap olmuş.

Tekrar KKG serisine de dönerek karşılaştıralım isterseniz.KKG hayranlığımdan bahsetmiştim ama şunu da belirtmezsek haksızlık etmiş oluruz.KKG serisinin bize 2000 sayfada sunamadığı aksiyondan fazlasını Kan Şarkısı'nın 1/3'lük kısmında sunmuş Anthony Ryan geri kalan kısmın da gümbür gümbür olduğunu hesaba katınca 664 sayfalık oldukça vahşi, epik bir destan sizi bekliyor.Ayrıca KKG gibi ana hikayeye çok az değinen Patrick Rothfuss'un aksine Anthony Ryan konuyu oldukça kararlı bir şekilde sunmuş okuyucuya.Kan Şarkısı'nı bitirdiğim şu günde KKG serisine çok ciddi bir rakip geldiğini gördüm.Boynuz kulağı geçecek gibi duruyor.Ben okurken müthiş bir keyif duydum ve hatta okuma sürecini de elimden geldiğince geciktirdim ki hemen bitmesin.Çeviri de iyi olunca yüzümü buruşturmadan bitirmiş ve ithaki'ye devam kitabının ülkemizde yayınlanacağı tarih konusunda mail atarken buldum kendimi.

Kuzgunun Gölgesi serisinin ikinci kitabı Tower Lord'ı 2015 sonbaharında göreceğimiz hakkında bir geridönüş yaptı İthaki bana.Bunu da buradan duyurmuş olalım.


10/10

11 Temmuz 2014 Cuma

Ben Öldürürüm - Giorgio Faletti




  Avukat,oyuncu,şarkıcı,söz yazarı olan Giorgio Faletti'nin ilk kitabını an itibariyle bitirdim.Bu kadar sıfat nedeniyle heralde adam heveslendi,şımarıklık yapıp bir de polisiye yazıp yazar olayım istedi diye düşünerek düşük beklentiyle okudum kitabı ama kitap beni oldukça şaşırttı açıkçası.


  Kitabı merak edenler için kısaca bahsedecek olursak olaylar Monte Carlo'da geçiyor ve Monte Carlo Radyosu'nda DJ'lik yapan Jean Loup'a canlı yayında bağlanan katilimizle DJ arasındaki ilginç diyalogla başlıyor hikayemiz.Katil cinayetler öncesi programa bağlanıp birtakım ipuçları veren ve kurbanlarının yüzlerini çalan oldukça vahşi bir abimiz ve hikaye bunun üzerine ilerliyor.

  Romanı okunabilir kılan en büyük şey kitapta katilimizin olduğu bölümlere oldukça sık yer verilmiş olup onun psikolojisini ve cinayetlerini onunla birlikte takip ediyor oluşumuz.Oldukça kalın bir kitap olmasına rağmen hiç sıkılmadan sonuna kadar heyecanla okunan bir kitap çıkmış ortaya.Yazarın ilk kitabı olduğu için tabii ki mükemmel bir kitap değil.Kitaplarda artık bıktığımız bazı klişelere yer verilmiş.Yazar İtalyan,olay Monte Carlo'da ama neden başkarakter olarak Amerikalı FBI Ajanı karakterimiz var ortada ? Monte Carlo'da kahraman ajan bitti de Amerika'dan mı ithal edeyim demiş bilmiyorum ama bana ilginç geldi.

  Kurgu'daki olmasaymış dediğim ufak birkaç şey de var ama neticede bu yazarın ilk kitabı ve bir ilk kitaba göre mükemmel bir iş çıkarmış.Mükemmel bir iş çıkarmanın yanında akıllarda yer edecek bir katili yaratıp favori karakterlerimin arasına sokmayı başardı yazar.

  Polisiye seven arkadaşların severek okuyacağından emin olduğum bir kitap.Hele ki idefix gibi yerlerde 20+ fiyatlara satılırken D&R'daki 5 liralık fiyat etiketiyle kesinlikle kaçırılmaması gereken bir kitap. 



8.5/10

12 Haziran 2014 Perşembe

Ateş Geçitleri - Steven Pressfield



  Günümüzde bu şekilde görünen coğrafyada yüzyıllar önce intihar birliği olarak belirlenmiş 300 seçkin Sparta soylusunun yüzbinlerce Pers askerine kahramanca karşı koyuşuna kendi gözlerimizle tanık olmuş kadar olacağız bu romanda.

  Öncelikle belirteyim filmdeki saçmalıklar yok yazarın kitabın finalinde de belirttiği gibi bu kitap sağlam araştırmalara dayanan bir kitap.Kitabı birinci ağızdan Spartalılarla omuz omuza Perslere karşı koymuş lakin Spartalı olmayan Kseones'ten dinleyeceğiz.Dediğim gibi filmdeki saçmalıklar kitapta yok ve bu 300 kişi yüzbinlerce kişiye karşı tek başlarına savaşmadı.300 kişi çıkıp yoldan katılan komşu şehirlerin birlikleriyle 4000 civarı bir orduyla beraberdiler savaş arenasında (bölge olarak dans pisti diye de geçiyor bu coğrafya) tabi neden kahraman olarak bu 300'ü bize sunduklarını romanı okurken göreceğiz.Kseones'i küçük bir çocukken alıp savaşçı olarak ölümüne tanık olacağız.Bu aralarda Kseones'in geri planda kalan bir aşk hikayesi de var tabi ama asıl konumuz o değil.Romanda Spartalı çocukların daha küçücük yaşlarda nasıl ağır savaş talimlerine tabi tutulduklarına,gençlerin korkuyu yenmek için üslerince nasıl psikolojik ve fiziksel işkence seanslarına maruz kaldıklarına,ölüme koşan bu 300 Spartalının aslında bizim gibi insan olduklarına ve ölümden ne kadar korktuklarına tanıklık edeceğiz.Ürkütücü savaş atmosferini ve o kıyımı her an yanımızda hissedeceğiz bu romanı okurken.Perslerin savaş borazanlarını duyup irkileceğiz.Erkek ve kadınlarıyla Spartalıların onuruna ne kadar önem veren bir millet olduğunu göreceğiz.Kral Leonidas'ın kendini bir erle eşit tuttup gerekirse askerlerine hizmet ederek ne kadar erdemli biri olduğunu ispatladığını göreceğiz.

  Yazarın kaleminin kuvvetini,cümlelerin akıcılığını,kurguda en ufak bir şeyi bile geride bırakmadan bize bir şekilde açıkladığını (ki harbi takdir ettim bu konuda ben unuttum gittim adam umulmadık yerde çok küçük detayları açıkladı) görerek yazara hayran kalacağız bu romanı okurken (Keşke polisiye de yazsaymış diyor insan).

  Okuyun okutun bırakın Sinem ablamız bu romanda Spartalı kelimelerinin hepsini Ispartalı olarak çevirip bizi kabız etsin aldırmayın.

10/10.

1Q84 - Haruki Murakami

  
  Geçen seneden beri hep aklımın bir köşesinde yer etmişti bu kitap.Bir arkadaşın vesilesiyle ekitap versiyonunun elime ulaşmasıyla başladık kitaba.Doğan Kitap gayet yerinde bir kararla basılısından birkaç lira fazla fiyat biçse de ekitap versiyonunu sürmüş piyasaya reader sahipleri için güzel bir haber zira kitap 1256 sayfalık ciltli bir canavar.Tuğla yanında narin kalıyor D&R'da gördüğüm kadarıyla.

  Neyse biraz da kitaptan bahsedelim.Kitap George Martin'in ASOIAF serisindeki gibi bölümlere ayrılmış.Onun belki kitap başı 10 karakterle yaptığını Murakami 3 karakterle sınırlamış.Her bölüm sırayla bir karakterin gözünden olaylara bakıyoruz.Detaylara fazla girmeden tanıtacak olursak ilk karakterimiz Aomame isimli bir seri katil ablamız(bakmayın çok iyidir).Diğer karakterimiz Tengo isimli bir matematik öğretmeni/yazar.Diğeriyle daha sonra kendiniz tanışırsınız.Karakterleri özellikle belirtmemin sebebi kitabın en iyi yanını oluşturmaları.Belki de karakterleri bu denli sevmesem kitap hakkındaki görüşlerim olumlu olmayacaktı.

  İsmi görünce George Orwell'in 1984 isimli eseri gelecektir aklınıza.Zaten bu kitaptan yola çıkıp yazmış kitabı.O kitapta gördüğümüz ulusal çapta komunist düzen bu kitapta küçük bir köye indirgenmiş ve olayların iskeletini bu grup oluşturmuş.Aynı zamanda direk yazar ve eser hakkında bolca bilgi,tartışma geçiyor karakterler arasında.Yani sık sık George Orwell'i anacaksınız.Yazar sadece onunla da sınırlı kalmayıp daha birçok yazar ve eser hakkında gerek ufak bilgiler gerekse kitaplardan birebir 1-2 sayfalık alıntılar yapmış.Bu uzun alıntılar tamamen eserle alakasız şeyler olduğundan (karakter o an kitap okuyor) bu kısımları ünlü bir yazarın şımarıklığı olarak görüyorum.Kitabın hacmini etkileyen bir diğer şey karakterler üstünde çok fazla durulması.Şöyle ki karakterlerin psikolojileri,geçmişleri,şuanki durumları,çevreleriyle ilişkileri(utanmasa mahalledeki sütçüye varana kadar) üzerine çok çok detaylı durulması.Gerçekten bu kadarının gereksiz olduğunu okurken göreceksiniz.Roman genel olarak durağan bir yapıda ilerliyor ve yukarıda saydığım birkaç şey romanın belli bir kısmının okumasını oldukça zorlaştırıyor.Yazar karakterlerle ilgili birçok şeyi tekrar tekrar sunarak yine romanı kabartmış.

  Bu kitabın ilk yarısına dokunmayıp sonunu 200 sayfalık bir çözüm bölümüyle neticelendirse şuan size "Hepiniz kesinlikle okuyun" derdim ama cesaret edemiyorum.Yukarıdaki görüşlerime rağmen ben kitabı beğenerek okudum.Özellikle ilk yarısını çok sağlam buldum.Durağan ilerlese de mistik gizemler çok iyi sunulmuş.Romanın kendi dünyasına has kavramlar oldukça ilginç ve kendine bağlıyor.Fukaeri isimli kitabın fantastik ve alegorik yanını temsil eden karakter de romanı sevdirmede büyük rol oynuyor.Kitabın odak noktası bu fantastik kısımlar ve aşk üzerinde.Aşk dediysel Gerritsen romanlarındaki gibi sulu bir aşk değil beni bile meraklandıran bir yapıda yumuşak bir şekilde bıktırmadan sunularak ikinci yarının okunmasını sağlıyor.Mobil olduğumdan uzatmayacağım kitabı sabırlı insanların seveceğini düşünüyorum ve alakasız kısımlarına rağmen yine olsa yine bir on günümü ayırır okurdum.

8.5/10

Yolun Sonundaki Okyanus - Neil Gaiman


"Bir kelebeğin kanatları kadar narin ve hüzünlü.Karanlıktaki bir bıçak kadar tehditkâr ve korku verici."

  Kitap kahramanımızın çocukken yaşadığı yere dönmesiyle başlar ve flashback ile hikayeye yani karakterin çocukluğuna gidiveririz.Çocuk yaştaki kahramanımız garip bir olay neticesinde hikayenin fantastik yönünü temsil eden Hempstock ailesiyle tanışır ve olaylar gelişir.

Kitap sade bir olay örgüsüne sahip.Öyle fazla dallanıp budaklanmıyor ama hikaye basit olarak algılanmasın bu.Sadece hafif bir kitap diyeyim.Çocukça yönleri bolca olsa da ne çocuk kitabı diyebilirim ne yetişkin kitabı diyebilirim.Çocuksu bir yetişkin kitabı demek daha doğru olur.Yani her yaştan insan okuyabilir.Fantastik bir kitap ama beni üzen tarafı fantastik yönünü temsil eden aile ile ilgili detaya girilmemesi oldu.Kitabın fantastik dünyasıyla ilgili doğru düzgün bir şey bilmemek beni tatminsizlikten daha çok meraka sevk etti çünkü fantastik kısımlar gösteriliyor ama geri planda bu fantastik dünya aydınlatılmamış.Yani keşke daha çok ayrıntı verilseyde kitaptaki fantastik ögelerle ilgili,Hempstock ailesiyle ilgil.Bazı yerlerde sanırım yılın fantastik kitabı falan deniliyor ama bu ifade fazla abartılı kaçmış.Tamam bitince damağınızda güzel bir tat bırakıyor ama fazla iddialı bir ifade olmuş belki kitabı uzatıp bahsettiğim detaylara girse ben de katılabilirdim bu görüşe.Neil Gaiman'ın değişik bir tarzı var gördüğüm kadarıyla.Daha önce Terry Pratchett ile birlikte yazdığı Kıyamet Gösterisi kitabını okumuştum ama ilk defa kendi yazdığı bir kitabı okudum bilmiyorum genel tarzı bu yönde mi ama söyleyebileceğim şey "değişik".Ben beğendim ve muhtemelen başka bir kitabını da okuyacağım yazarın.

8/10

Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz


  Karakterimiz Alper Kamu bu kitapta da karşımıza 5 yaşında çıkıyor.Aslında ilk kitapla arasında hikaye olarak bir zaman farkı var sanırım ama Cedric nasıl 8 yaşında kaldıysa bizim Alper de 5 yaş ile özdeşleşmiş işte.İlk kitaptaki Alper'e göre daha olgun bir yapıya bürünmüş karakterimiz.Öyle ki ilk kitapta hoşuma giden hazırcevap ama bir yandan da çocuk olduğunu ara ara verdiği saf yanıtlarla belli eden karakter ilk kitaptaki çocuksuluğundan daha fazla taviz vermiş.Olmasaymış daha güzel olacakmış.

  Yazar kurguyu ilk kitaba göre daha sağlam kurmuş ve tek bir olay yerine birden fazla olay üzerine kurmuş kurguyu.Polisiye tarafı da bunlardan biri.İlk kitaptaki gibi 5 yaşındaki karakterimiz yaşına başına bakmadan Sherlock Holmes olmaya kalkıp bir cinayeti çözmeye çalışıyor.İlk kitap ilk yazımda belirttiğim üzere olaydan ziyade karakter odaklı bir kitaptı ve kurgu geri planda kalıyordu.Yazar ikinci kitapta bu dengeyi daha iyi kurup sadece karaktere odaklanmamış,bunun yerine ilkine oranla daha ilgi çekici olan kurguya da ağırlık vermiş.Her ne kadar karakteri çok seviyor olsam da olaylara daha fazla yer vermeleri okunabilirlik açısından daha güzel olmuş.

  Bu kitap en nihayetinde polisiye bir yana sahip olduğundan kitabın cinai yönüne bakacak olursak nedeni tam olarak kestirmek belki zor olsa da katili ve yöntemini tahmin etmek zor değildi.Yazarın bu kısmı kasıtlı olarak basit tutup  okuyucunun ilgilisini dağıttığını düşünüyorum.Siz de kitabı okursanız neden böyle düşündüğümü anlayacaksınızdır. 

  Yine ilk kitapla kıyaslayacak olursak ilk kitap genel olarak mizah yüklü olsa da ufaktan da hüzünlendiriyordu.Bu kitapta ise hüznün dozu daha da artmış ve dün gece hafiften gözlerim dolmadı değil (Merak etmeyin kurguyla ilgili spoiler değil).Kitapta Alper'e yatmadan önce anlatılan bir mini hikaye vardı ki gece gece dengemi bozdu.

  Yazının başında belirttiğim gibi Alper'in çocuksu yanından daha fazla taviz vermesini es geçersek ilk kitaba oranla her yönden daha iyi bir kitap olmuş.İlk kitaba yapılan göndermeleri saymazsak ilk kitap okunmadan da alınıp okunabilecek bir kitap ama tabii ki tavsiyem ilk kitabı da okumanız.

8.5/10

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz


   Alper Kamu isimli 5 yaşındaki başkahramanımızın dedektiflik hikayesini barındırıyor kitap.Tarih bilgisi iyi,genel kültürü iyi,fırlama,bira sever bir başkahramana sahip romanda kahramanın yaşına oldukça ters diyologlara yer verilmiş.Yapmacıklık oranında büyük bir terslik bu dediğim.Belki de bu fazla olgun ve fırlama kafayı 5 yaşında ufak bir bedene hapsolmuş şekilde düşünmek romanı okutuyor.Öyle ki 20 yaşında bir başkahramana sahip olsa "sıradan ve gereksiz" bir kitap olarak değerlendirilecekken 

  5 yaş olayı "ilginç bir mizah" olarak değerlendirmemizi ve keyif almamızı sağlıyor.Yukarıda da belirttiğim gibi kahramanımız dedektifliğe soyunuyor lakin hikayeden çok karakter odaklı bir kitap olduğundan romanı okutan karakterin diyalogları oluyor.Roman polisiye sayılmasa da "hiç fena değil" diye özetleyebileceğim bir hikayeye sahip.Birçok yerde bana kahkaha attıran roman yer yer hüzünlendirmeden de etmiyor.

Genel olarak beğendim.Çok güzel bir başkahramana sahip.

 8/10

Gizliajans - Alper Canıgüz



  Yine bir Alper Canıgüz romanına kaptırayım kendimi diyerek giriştim "Gizliajans"ı okumaya.

  Metin yazarı Musa'nın "Gizliajans"da işe alınmasıyla hayatının sonsuza kadar değişmesi işlenmiş romanda."Oğullar ve Rencide Ruhlar" kitabı kurgudan çok karakter odaklı bir kitaptı."Cehennem Çiçeği"nde konu ve karakter dengesi kurulmuştu.Bu romanda kurgu odaklı gitmiş ve başkarakteri geri plana itmiş.Daha doğrusu başkarakter hep göz önünde ve romanı okutan da o ama karakterimiz çok etkisiz kalmış kurguda.

  Bahsettiğim iki kitabında da absürd şeyler olsa da "Gizliajans"ı absürdlükle bezemiş resmen yazar.Bilimkurguya sempati beslemiyor,fazlaca absürdlükten hoşlanmıyorsanız bu romanı elinizden bıraktığınızda geride kalan tek şey boşa giden 4 saatiniz olur.Peki benim gibi bir okuyucuysanız,bilimkurgu seviyor ve insanların "E saçma bu?" dedikleri şeylere "E onun vitamini saçmalığında?" diyorsanız ne olur ? Seversiniz arkadaşım.Kurgu aceleye gelse de,başkarakter hikayede etkisiz kalsa da seversiniz.Niye seversiniz ? Kitaptaki nokta atışı tespitler,ince göndermeler ve mizah size bu romanı sevdirir.Bunun yanında hikayede etkisiz kalmış dediğim başkarakterin aşık oluş süreci,yine aşk konusundaki tespitleri ve altı çizilesi bir ton söz size bu romanı sevdirir.Kurguyu aceleye getirmese çok sevebilirdim bu kitabı ama olsun yine de eğlendim okurken.

  Daha çok çerezlik bir kitap olmuş.

  Son olarak Murat Menteş,yazarı kurgu konusunda etkilemişe benziyor.Yazarı bilmesem bu kurguya "Murat Menteş"in derdim onca uçarılıktan sonra.

7.5/10

Tatlı Rüyalar - Alper Canıgüz



 "Zeki Müren'in Zeki Müren rolünde olduğu filmlerde canlandırdığı karakterlerin gerçek Zeki Müren'le ilgisi ne kadarsa, bu kitapta sözü edilen kişi ve olayların gerçekle ilgisi o kadardır".

  Bugün baktım moralim bozuk,attım elimden "Boş Koltuk"u şöyle bir Alper Canıgüz okuyayım da keyfim yerine gelsin dedim.Giriş cümlesiyle de "Hadi bakalım güzel girdi." diyerek umutlandım.Hatta romanın %15'lik kısmı bittiğinde "On numara konusu var,bu kitap tamamdır artık." dediğimi de hatırlıyorum.Amma velakin o işler öyle değilmiş.

  Bu yazarın ilk,benim okuduğum son kitabı ("Başka kitabını okumam artık!" mesajı değil bildiğin okuduğum son kitabı).Yazar aslında benim sevdiğim o mizahi üslubunun sinyallerini ilk kitabında vermiş ama sonraki kitaplarındaki tadı (bence) ilk kitabında verememiş.En başta bir Alper Canıgüz romanı çerezliktir,eğlenceli vakit geçirtir,nokta atışı tespitleri vardır,konudan ziyade karakter eksenlidir ve romanı karakterler sevdirir ve okurken hem güldürür hem not alınması gereken birsürü cümle sunar.İşte bu kitapta bunların hiçbiri yok.Konu olarak gerçekten süper bir konu seçmiş,roman %60lık kısma kadar gayet ilgi çekici ama sonrası olmamış Alper dayı.Hadi o eğlenceli üslubunun olmayışını,karakterlerin yetersizliğini,tespitlerin olmayışını kalbime gömer konunun hatrına bu kitabı göklere çıkarırdım da bu güzelim konuyu mahvetmen hiç olmadı.Zaten romanın sonunu da anlayamadım.

  Özetle kitap kendini tek oturuşta bitirtti (önceki kitapların hatrına) ama hayal kırıklığı yarattı.Konuyu özetle(ve minimum spoiler ile) yazıyorum merak eden bakabilir.

  Şevket Hakan Tunçel isimli karakterimiz her rüyaya daldığında kendini bir başka evrendeki (bizimkiyle aynı paralel bir evren) biri olan Hector Berlioz olarak bulur.O karakter uyuduğundaysa yine Şevket Hakan Tunçel olarak kendi dünyasında uyanır ve bu konuyla ilgili Profesör Olcayto Fişek'ten yardım ister.

5/10